Kayıtlar

Tarihin Kayıp Şehirleri: Efsane mi, Gerçek mi?

Resim
Kayıp Şehirler: Efsane mi, Gerçek mi? Tarih, unutulmuş medeniyetler ve kaybolmuş şehirlerle dolu. Kimi sular altında kalmış, kimi çöl kumlarına gömülmüş, kimisi de bir efsane mi yoksa gerçek mi olduğu bile bilinmeden dilden dile dolaşmış. Peki, gerçekten haritalardan silinen bu şehirler bir zamanlar var mıydı, yoksa sadece hayal gücümüzün bir ürünü mü? Gel, birlikte bu gizemi çözelim! Atlantis: Platon’un Büyük Sırrı Atlantis dendiğinde aklına ne geliyor? Devasa tapınaklar, altın sokaklar ve inanılmaz bir teknolojiye sahip bir uygarlık mı? Eğer öyleyse, yalnız değilsin. Çünkü bu efsane, binlerce yıldır insanları büyülemeye devam ediyor. Platon’un anlattığına göre Atlantis, büyük bir felaket sonucu bir gecede denizin dibine gömülmüş. Fakat nerede olduğu konusu tam bir muamma. Kimisi onun Santorini’de, kimisi Cebelitarık Boğazı’nın ötesinde, kimisi de Atlantik Okyanusu’nun derinliklerinde olduğunu düşünüyor. Şimdiye kadar Atlantis bulundu mu? Hayır. Ama hâlâ arayanlar var ve kim bilir, be...

Carl Gustav Jung ve Arketipler: İnsan Ruhunun Derinliklerine Yolculuk

Resim
Carl Gustav Jung ve Arketipler: İnsan Ruhunun Derinliklerine Yolculuk İnsan zihni, modern bilimin aydınlatmaya çalıştığı en esrarengiz labirentlerden biridir. Kimi zaman bir aynalar koridorunda kaybolmuş gibi hissederiz; kim olduğumuzu, hangi yöne gittiğimizi, içimizde yankılanan seslerin sahibini anlamaya çalışırız. İşte Carl Gustav Jung, bu labirentin haritasını çizmeye çalışan en büyük kâşiflerden biriydi. Onun dünyasında bireyin ruhu yalnızca kişisel anılar ve deneyimlerle şekillenmezdi; aksine, atalarımızdan miras kalan kolektif bilinçdışı tarafından da yönlendirilirdi. Peki, Jung’un zihni nasıl şekillendi? Onu Freud’la kesiştiren ve sonra ayıran yollar nelerdi? Ve en önemlisi, arketipler neden hâlâ bizi büyülemeye devam ediyor? Jung ve Freud: Ustadan Çırağa, Dostluktan Ayrılığa Carl Gustav Jung, 1875 yılında İsviçre’de dünyaya geldi. Çocukluğu boyunca rüyalar ve bilinçdışı dünyasının fısıltılarıyla büyülendi. Bu ilgi onu tıp ve psikolojiye yöneltti. Freud’un psikanaliz kuramıyla...

Latife Hanım: Çocukluğun İzleri ve Halid Ziya’nın Gölgesi

Resim
Latife Hanım (1898-1975): Latife Hanım, İzmir’in tanınmış ailelerinden Uşakizade ailesinin bir ferdi olarak dünyaya gelmiştir. Eğitimini Üsküdar Amerikan Kız Lisesi ve Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde tamamlamıştır. 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk ile evlenmiş ve 1925 yılında boşanmıştır. Hayatı boyunca modern Türkiye’nin inşasında önemli bir figür olmuştur. Halid Ziya Uşaklıgil (1866-1945): Halid Ziya Uşaklıgil, Türk edebiyatının önemli yazarlarından biridir. Servet-i Fünûn ve Cumhuriyet dönemi Türk romancı ve yazar olarak tanınır. Eserleri arasında “Aşk-ı Memnu” ve “Mai ve Siyah” gibi klasikler bulunmaktadır. Latife Hanım ve Halid Ziya Uşaklıgil, Uşakizade ailesinin mensupları olarak akrabadırlar. Halid Ziya, Latife Hanım’ın babası Uşakizade Muammer Bey’in amcasıdır. Bu aile bağı, Latife Hanım’ın edebi ve kültürel bir çevrede yetişmesinde etkili olmuştur. 1898 yılında İzmir’de dünyaya gözlerini açan Latife Uşşaki, sadece bir cumhuriyet kadını olarak değil, aynı zamanda köklü bir...

TARİHİN EN TUHAF OLAYLARINDAN BİRİ: DANCING PLAGUE – DANS EDEN ÇILGINLAR

Resim
Tarihin sayfalarında, çoğu zaman bilimsel ve mantıklı açıklamalarla çözülemeyen gizemli olaylar yer alır. Bunlardan biri de, 1518 yılında Fransa’nın Strasbourg kentinde yaşanan Dancing Plague (Dans Vebası) olarak bilinen trajikomik olaydır. Bir anda dans etmeye başlayan insanlar, bu tuhaf ve korkutucu olayla tarih kitaplarında yerini almıştır. Ancak bu olayın ardında ne vardı? Kitlesel histeri mi, yoksa daha farklı bir açıklama mı? Olayın Başlangıcı: Dansla Başlayan Felaket 1518 yılı yazında, Strasbourg’un sakinlerinden Frau Troffea adlı bir kadın, sokakta aniden dans etmeye başladı. Başta kimse bunun ne kadar ciddi bir şey olduğunu fark etmedi, belki de bir çeşit eğlence ya da şehrin günlük yaşamına dair sıradan bir hareketti. Ancak Frau Troffea’nın dansı durmak bilmedi, günlerce sürmeye devam etti. Kısa bir süre içinde, Frau Troffea’ya başka insanlar katılmaya başladı. Kadınlar, erkekler, yaşlılar ve gençler—hepsi müzik olmadan, sanki görünmeyen bir ritme göre dans ediyorlardı. ...

TARİHİN İLK DEDİKODU GAZETESİ: ACTA DIURNA VE ANTİK ROMA’NIN HABER ANLAYIŞI

Resim
Bugün elimizin altında haber portalları, sosyal medya ve televizyon kanalları var. Ancak binlerce yıl önce, Antik Roma’da halk haberleri nasıl öğreniyordu? İşte bu sorunun cevabı: Acta Diurna . Latince “Günlük İşler” anlamına gelen Acta Diurna, Romalıların haber alma ihtiyacını karşılamak için M.Ö. 59 yılında ortaya çıktı. Dönemin lideri Julius Caesar, halkla iletişimi artırmak için Forum Romanum’a büyük taş levhalar koydurdu. Bu levhalara, devletin aldığı kararlar, mahkeme kararları, savaş haberleri ve hatta skandallar yazılıyordu. Bugünün gazetelerine benzeyen bu uygulama, tarihin ilk “resmi basın organı” sayılıyor. Halkın İlgi Alanı Neydi? Romalılar için haber sadece resmi meselelerden ibaret değildi. Skandallar, düğünler, cenazeler ve hatta gladyatör dövüşlerinin sonuçları Acta Diurna’da yer alıyordu. Bir bakıma, Roma halkının günlük dedikodusu da bu taş levhalar sayesinde şekilleniyordu. Forum’a gidip haberleri okumak, o dönemin sosyal medyasına göz atmak gibiydi. Basının Gü...